Bu Blogda Ara

16 Eylül 2010 Perşembe

Hayali Görebilmek...

Elimizde tuttuğumuz küçücük bir tohumun koskoca bir orman olduğunu ve ormandaki ağaçları kaç kişi apaçık görebilir, kaç kişi o yaprakların hışırtılarını duyabilir? Hayal kurmak ile hayali görmek arasındaki fark budur işte! Hayalin gerçeğe dönüştüğünü apaçık görebilenler ve bunun için çaba harcayanlar sayesinde, hayalini bile kuramadığımız şeylere sahibiz bugün. 
  -Zeynep Taşçı- Esinti...


11 Eylül 2010 Cumartesi

Emanet

Geri vereceğiz hepsini...

Bunca yıllık vücudumuz;
El, kol, ayak,
Öpüştüğümüz dudak,
Yeşilini gözlerimizin, mavisini.
Tepeden tırnağa kemiğini, derisini.
Kadın, erkek, yaşlı, genç,
Er geç,
Bir tabut içinde, hepsini...

ZİYA OSMAN SABA


5 Eylül 2010 Pazar

Çamura Düşmek...

Âriflerden biri, çamurlu kaygan bir yolda, eteklerini toplayarak, dikkatli adımlarla yürüyordu.
Fakat bütün çabasına rağmen düştü. Her tarafı çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı.
Bir taraftan ağlıyor ve : “İşte, günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur.
Bir defa, iki defa...Günaha düştükten sonra, artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar!” diyordu.

Kahrın da Hoş Lütfun da Hoş...

Cana cefa kıl ya vefa

Kahrın da hoş, lütfun da hoş,
Ya derd gönder ya deva,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Hoştur bana senden gelen
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül, yahut diken..
Kahrın da hoş lütfun da hoş.

Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Ger bağ-u ger bostan ola.
Ger bendü ger zindan ola,
Ger vasl-ü ger hicran ola,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Ey padişah-ı Lemyezel!
Zat-ı ebed, hayy-ı ezel!
Ey lutfu bol, kahrı güzel!
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Ağlatırsın zari zari,
Verirsen cennet-ü huri,
Layık görür isen narı,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Gerek ağlat, gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Aşık Yunus sana kuldur,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Yunus Emre

İstanbul Ağlıyordu


Bu sabah İstanbul ağlıyordu, kimseler uyanmadan

Küçük bir çocuk gibi...hem de hiç utanmadan.

Masmavi gözleri hüzünlenmiş, bulutlanmış,

Döktüğü yaşlar ile etekleri ıslanmış...

Çocukluğu geldi aklına, dünleri hatırladı,

O yemyeşil maziyi kaybetmişti,anladı...

Nasıl mutluydu, nasıl dertsizdi bir zamanlar

Şen gülüşleriyle aydınlanırdı akşamlar...

Masmavi gözleri sevinçle ışıl ışıl parlardı,

Onu bir kez göreni sevdalara salardı.

Her gören hayran olurdu o güzel yüzüne,

Aşıkları bir ömür bakmak isterdi gözüne...

Koşardı lale bahçelerinde, çılgın gibi...pür neşe!

Bir türlü yorulmazdı, aldırmazdı batan güneşe.

Bırakırdı ipek saçlarını, yedi tepeden rüzgarla...

Kışları içine kapanırdı, dirilirdi tekrar baharla.

Giyerdi yeşil elbisesini, savururdu eteklerini,

Binbir şarkıyla toplardı kır çiçeklerini.

Ne çok aşığı vardı ne çok...bilseniz bir zamanlar.

Onun bir tek bakışıyla ateşlerde yananlar...

Oysa şimdi yalnız...Oysa şimdi mahzun...

Seslense sesini duyan yok, bu yüzden suskun.

Kabarır kimi zaman bu derin duygular,

Uyanır İstanbul, haramdır ona uykular...

Dolar masmavi gözleri, siyaha çalar birden,

Hüzün rengi yaşlar süzülür, o bir çift gözden.

Ağlar İstanbul, kaybettiği gençliğine ağlar...

Onu bir tek onun gibi sevilen anlar...



Zeynep Taşçı
22/09/2005 tarihinde yazdığım bir şiirdir.
Not : Şiir dedim, çünkü şiire benziyor çok-az...
şairlik gibi iddiam olamaz, haddimi bilirim biraz...

Kadir Geceniz Mübarek Olsun...

Bin gece ki bir geceye denk gelmez. Bin gece ki bir geceye muhtaç...
Bir gece ki, nur içinde nur...Bir gece ki tövbeler ve dualar kabul olur... Z.T.